Afyonkarahisar

AKÜ’DE TEKNOPARKLAR KONUSU DETAYLARIYLA ELE ALINDI

AKÜ Çarşamba Sabah Toplantılarının ikincisinde “Üniversite Sanayi İşbirliği Çerçevesinde Teknoparklar” konusu ele alındı.

AKÜ’DE TEKNOPARKLAR KONUSU DETAYLARIYLA ELE ALINDI

AKÜ Çarşamba Sabah Toplantılarının ikincisinde “Üniversite Sanayi İşbirliği Çerçevesinde Teknoparklar” konusu ele alındı.

Afyon Kocatepe Üniversitesinin (AKÜ) düzenlediği, üniversite ile kenti bir araya getirmeyi hedefleyen Çarşamba Sabah Toplantılarının ikincisi gerçekleştirildi.

“Üniversite Sanayi İş Birliği Çerçevesinde Teknoparklar” temasıyla AKÜ Sosyal Tesislerinde düzenlenen toplantıya; Cumhuriyet Başsavcısı Fatih Karabacak, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir, Prof. Dr. Murat Peker, Afyon-Uşak Zafer Teknoloji Geliştirme Bölgesi Yönetici Anonim Şirketi (Zafer Teknopark A.Ş.) Genel Müdürü Prof. Dr. Tuğrul Kandemir, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yıldız, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler,  Genel Sekreter İhsan Ceran, akademik personel ile Afyonkarahisarlı iş ve düşünce insanları katıldı.

“ŞARTLAR ÜNİVERSİTELERİN YENİLİKÇİ OLMALARINI SAĞLIYOR”

Toplantının açış konuşmasını yapan  Teknopark Genel Müdürü Prof. Dr. Tuğrul Kandemir, üniversitelerin gelişim ve dönüşüm sürecini anlattı. 4. nesil üniversitelerin gündemde olduğunu kaydeden Kandemir, “Özellikle küreselleşme sürecinde rekabet şeklinin değişmesi artan rekabet şartları üniversiteleri de yenilikçi olmayı sağlıyor. 3. nesil üniversite kavramının yanında girişimci üniversite kavramı da ortaya çıkarıyor. İşte bu model üniversite-sanayi-devlet ya da üniversite sanayi-kamu iş birliğini esas alan bir yöntem olarak öngörülüyor” dedi. Kandemir, 4. nesil olarak bilinen sistemin ana hedefinin uygulamalı eğitim ile araştırma faaliyetlerinin yürütülerek bölgesel, ulusal kalkınmayı ve proaktif gelişmeyi ön plana alması ve üniversitenin uluslararası bir marka haline getirmek olduğunu belirtti. Kandemir, “Bu kapsamda üniversite sanayi iş birliğini ifade edecek olursak; üniversite sanayi iş birliği, üniversitelerdeki bilgi birikimi, yetişmiş insan gücü ve araştırma potansiyeli ilse sanayinin deneyimini, potansiyelini ve finans gücünü birleştirilerek gerçekleştirilen kurumsallaşmış faaliyetlerin ortak bir adı olarak ifade ediliyor.” dedi.

 “KAVRAM 17. YÜZYILDA İNGİLTERE’DE ORTAYA ÇIKIYOR”

Üniversite-sanayi iş birliğinin dünya genelinde nasıl geliştiğini ve Silikon Vadisinin oluşum sürecini anlatan Kandemir, şunları söyledi: “Üniversite-sanayi iş birliği kavramı, 17. yüzyılda İngiltere’de İngiliz Filozof Francis Bacon tarafından ilk defa dile getiriliyor. Hukuki olarak resmi anlamda ilk defa Amerika Birleşik Devletlerinde 1850 yıllarında kanun olarak üniversite-sanayi iş birliği için düzenleme yapıldığını görüyoruz. Bunun pratik uygulamasını Silikon Vadisi örneğinde görüyoruz. Silikon Vadisi ABD’nin California eyaletinde bir bölgedir. Aslında tek bir bölgeden oluşmuyor, birkaç şehrin birleşmesinden oluşuyor. Özellikle 1950’li yıllarda bilgisayar teknolojisinin çip üretimi üzerinde bir yoğunlaşma oluyor. Bu çip üretimde kullanılan silikon maddesinin çok kullanılmasından dolayı bu bölgeye Silikon Vadisi deniliyor. Silikon Vadisinin özelliği dünyada da teknoparkların ortaya çıkmasının kaynağı buradan geliyor. Üniversite ile sanayinin projelerini hayata geçirebilmek için üniversiteli bir profesörün başlatmış olduğu devletin katkısıyla yerel projelere fon bulunmasıdır. Bugün Silikon Vadisine baktığımızda 250 bin personelin çalıştığını görüyoruz. Bu personellerin çoğu beyin göçü ile Amerika Birleşik Devletlerine geliyor.”

“2001 YILINDA TEKNOLOJİ GELİŞTİRME KANUNU KURULUYOR”

Türkiye’de üniversite-sanayi iş birliğine ilişkin düşüncelerin 5 Yıllık Kalkınma Planlarında gündeme geldiğini dile getiren Kandemir, şu bilgileri paylaştı: “Birinci Beş Yıllık Planda TÜBİTAK kuruluyor. 5. Kalkınma Planında ise üniversite-sanayi iş birliği oluşması için tavsiye kararı alınıyor. Ama maalesef bunun hayata geçmesi noktasında kurumsal bir yol kat edilmiyor. 2001 yılına gelindiğinde de ilk defa Türkiye’de Teknoloji Geliştirme Kanunu çıkartılıyor. Özellikle üniversite-sanayi iş birliğinin kurulmasına yönelik ve bu çerçevede bundan sonra da yükseköğretim kurumunda da bu yönde aktif bir rol üstlenilmediğini de görüyoruz. İlk defa 2015 yılında Üniversite-Sanayi İş Birliği Komisyonu altında bir komisyon kuruluyor. Bu komisyon sadece üniversitedeki akademisyen ya da YÖK’ün yöneticilerinden oluşmuyor. Ticaret ve sanayi odalarından, TOBB’un üyelerinden, bakanlıkların temsilcilerinden bir ekip oluşturuluyor. Üniversite-sanayi iş birliği nasıl geliştirilebilir hususu 11. Kalkınma Planında da yer alıyor. 2019 yılından 2020 yılına kadar 13 toplantı yapılıyor. Bu toplantı Cumhurbaşkanlığına tavsiye kararı olarak bir dosya halinde sunuluyor. Ama arkasından pandeminin girmesiyle bunun da aktif olarak başlamadığını söyleyebiliriz. Dünya Ekonomik Formu tarafından rekabetçilik endeksinin altında ülkelerin çoklu paydaş birliği kapsamında üniversite-sanayi iş birliğinin puanlandığını görüyoruz ki Türkiye 2018 yılında 92. sıra iken 2019 yılında 73. sıraya yükseliyor. Amerika Birleşik Devletleri ise bu çerçevede dünyada birincidir.”

“AFYON OSB TEKNOPARK EK BİNASI HİZMETE GİRECEK”

Afyon-Uşak Zafer Teknoloji Geliştirme Bölgesinin kurulma sürecini ve Afyon OSB bölgesindeki Teknopark binasının özelliklerinden bahseden Kandemir, şunları söyledi: “2013 yılında bölgesel Teknopark kurmak için sürece başladık. Kütahya’nın Teknoparkı olduğu için Uşak’a gittik. 2015 yılında hem Afyonkarahisar hem de Uşak için dosyalar hazırladık. 2015 yılının Aralık ayında Afyon ve Uşak Üniversitesinin ortaklığında bir Teknopark kurulması için Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlanarak bu bölge Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak ilan edildi. Biz Yurtlar Bölgesindeki bir alanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi içinde bulunan alan ve Uşak Üniversitesinin bünyesinde bulunan bir alanı Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak ilan etmiştik. Daha sonra bir düzenleme yapıldı 3 yıl içerisinde faaliyete geçmeyen Teknoparkların Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile kapatılması kararı çıktı. Böyle olunca biz 153 bin metrekarelik alana bir fizibilite yaptık. 2016 yılı için sadece altyapı için 30 milyon TL gibi bir ihtiyaç ortaya çıktı. O bölgeyi Teknopark olmaktan çıkardık. Tek bizim Afyondaki Kampüs Teknopark faaliyete başlamış oldu. Daha sonra Uşak’ta Organize Sanayinin katkısı ve desteğiyle 6 bin metrekare içerisinde bir bina yaptık. Bunu 2019 yılında bize teslim etti. 2020 yılında biz orada faaliyete başladık. Şu an itibariyle bizim aktif 2 alanımız var. Birisi Kampüsteki Teknopark alanımız ikincisi de Uşak Organize Sanayi Bölgesindeki alanımız. Bu süreçte her geçen gün ilgi alaka arttığı için bizim Teknoparktaki yaklaşık 16 ofisimizi, 26 ofise çıkardık. Buna rağmen şu an yüzde 100 doluluk oranına ulaştı. Bu çerçevede 2018 yılında bu sefer Afyonkarahisar OSB alanında Teknoloji Geliştirme Bölgesi ilan etmek için bir çalışma başlattık. OSB’den 10 bin metrekarelik eğitim için ayrılan alanı bize tahsis etmeleri için talepte bulunduk. OSB Yönetimi buna olumlu karar verdi. Biz oranın Teknoloji Geliştirme Bölgesi olması için dosyaları hazırladık Bakanlığa ilettik. Bakanlık tarafından uygun görüşle OSB içerisinde 10 bin metrekarelik alan Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak ilan edildi. 2021 yılında bunu resmileştirdikten sonra imar çalışmalarını bitirdik. 2022 yılında Kasım ayında ihalesini yaptık. 6 bin metrekare kapalı alanı olan modern bir Teknopark alanı inşası başladı. Şu an itibariyle Kampüs Teknopark yüzde 100 doluluk oranına sahip. Uşak Teknopark yaklaşık 1,5 yıl olmasında rağmen doluluk oranı yüzde 65’e ulaştı. 2024 yılının Mayıs ayında OSB’deki binamızın inşaatı tamamlanmış olacak. Orada yaklaşık 42 tane ofisimiz  ve 11 tane atölyemiz olacak.”

 “TEKNOPARKLARIN VERGİ AVANTAJI VE DESTEĞİ VAR”

Teknoparkların yatırımcılara ciddi vergi avantajı ve destekler sağladığını belirten Kandemir, şöyle dedi: “KDV muafiyeti bunlardan bir tanesi. 2028 yılına kadar yazılım firmaları için KDV muafiyeti var. Diğer firmalar için ÜRGE faaliyetler yapanlar için kurumlar vergisi muafiyeti var. AR-GE çalışan personel gelir vergisinden muaf. Asgari ücretin üzerinde ödenen rakama herhangi bir gelir vergisi ödenmiyor. Teknoloji firmaların istihdam ettiği personel çok yüksek maaşlarla çalışıyorlar. O yüksek maaşları resmi olarak gösterdiklerinde çok yüksek de gelir vergisi ortaya çıkıyor. Bunu ortadan kaldırmak için de gelir vergisi muafiyeti uygulanıyor. Aynı zamanda AR-GE personellerine işveren sigorta payının yüzde 50’si devlet tarafından karşılanıyor. AR-GE sürecinde alınan makinelerin gümrük muafiyeti söz konusu. Dolayısıyla ciddi bir vergi avantajı var. Bu vergi avantajından faydalanmak isteyen Türkiye’deki 4 bin 600 Teknopark şirketi Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Yaklaşık 150 bin AR-GE personeli çalışıyor. Türkiye’de de ciddi anlamda bu sayıda artış var. Bunların yaklaşık yüzde 50’si yazılım firmalarından oluşuyor.” Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Sömer ise Teknoparkın sitesini incelediğini, üniversite-sanayi iş birliğinde organize sanayinin gerçekten önemli olduğunu ifade etti. Üniversite-sanayi iş birliği noktasında Teknoparkın çok doğru bir yer de olduğunu üniversite-şehir açısından bakıldığında hukuk ve güzel sanatlar fakültesinin de daha kapsamlı şehir ilişkilerinin olması gerektiğini söyledi.

 “ÜNİVERSİTE ŞEHİR İŞBİRLİĞİ ÇOK YÖNLÜ OLMALIDIR”

AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş konuşmasında üniversite-şehir iş birliğini çok yönlü düşündüklerini ifade etti. Karakaş, “Teknopark bu işin bir tarafıdır. Üniversite-sanayi iş birliği de akademide çok eleştirilen bir konu. Bazı ekoller asla istemiyor. Bilgiyi pazara çıkarma şeklidir. Bacon bilgi güçtür diyerek bunu başlattı. Bilgiyi sermaye sahiplerinin elinde etik olmayan bağlamlarda değerlendirilmesine müsaade edemeyiz diye karşı tez var. Bu konu masum bir konu olarak akademi dünyasında tartışılmıyor. Bu işin tartışma tarafı. Realite bu tartışmaların biraz önünden gidiyor. Realite süreçleri inşa ediyor. Bu tartışmalarda bir karşılık buluyor. Bu tartışmalara girmek için başlığı açmadım ama bu da bilinsin. Bilgiyi kapitalizmin pazarına çıkaran bir anlayış olduğu yönünde çok radikal bir muhalif eleştiri de var” diye konuştu.

“BİLGİNİN BİR KARŞILIĞI, FAYDASI OLMALI”

Üniversite-şehir iş birliğinde üniversitenin kurulduğu bölge, şehir ve ülke ile ilişkilerinin olması gerektiğini söyleyen Karakaş, “Çünkü üretilen bilgi nihayetinde insanlık faydasına sunulacak bilgidir. Bilgi fantezi olsun diye üretilmez. Bir karşılığı, bir faydası olsun diye üretilir. Böyle bir amaç varsa da bu ilişkinin mutlaka kurulması gerekiyor. Üniversite tek boyutlu bir kurum değil; sadece teknoloji ve yenilik üreten bir kurum da değil. Ürettiği bilgiyle hayatın sosyal, kültürel, sanatsal ve spor gibi bütün alanlarını etkileyen bir yapıya sahip. Örgütlenme şemasına baktığımızda da o çeşitliliği görebiliyorsunuz. Dolayısıyla üniversite şehir iş birliğini güzel sanatlar, eğitim ve diğer alanlarda da bağlantılı olması gerekiyor. Bu çerçevede biz hep düşündük. Sadece bu yıl içerisinde biz farklı kurumlara kamu kurumlarına, sivil toplum ve sanayi olmak üzere 290  öğretim elemanını resmi olarak görevlendirmişiz” dedi.

“FARKLI BİRİMLERDE ETKİLEŞİMLERDE BULUNDUK”

Üniversite-sanayi iş birliğinde bariyerlerin olduğunu, bu bariyerlerin aşılması gerektiğini kaydeden Karakaş, şunları söyledi: “Bunların dışında üniversite sahip olduğu birikimi paylaşsın, katkı da bulunsun diye bu düzeyde görev edinmişiz ve farklı birimlerde etkileşimde bulunmuşuz. Bunlar hem il içinde hem de il dışında. Bunu biz üniversite olarak yapmaya çalışıyoruz. Üniversitenin kapılarını bu ilişkiyi kurmak isteyen herkese açtık. Üniversite-sanayi iş birliğinin her iki taraf için de bariyerleri var. Bunların aşılması gerekiyor. Bu bariyerlerin aşılması içinde karşılıklı etkileşim ortamının olması gerekiyor. Bu teknoparklar bu açıdan önemli. Çünkü sektöre belli imkânlar da sunuyor. Önemli muafiyetler getiriyor. Bir cazibe kısmı var. Bunun biraz pazarlanma meselesi var. Günümüzde de ürettiğiniz şeyi pazarlamadan satamıyor veya faydasını ortaya çıkartamıyorsunuz. Pazarlama sürecini de iyi inşa etmek gerekiyor. Bu hemen olabilecek bir unsur değil. Kültür meselesi zihniyet dönüşümüyle de alakalı. Bu zihniyet dönüşümünü sağlamadan o bariyerleri aşmak çok zor.”

 “KISA SÜREDE BÜYÜK GELİER BEKLENTİSİ DOĞRU DEĞİL

Toplantıda söz alan emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemalettin Çonkar,  teknoparklarda üretilen fikirlerin hayata geçirebilmesi bakımından önemli finansman yöntemlerinin Amerika’da gerçekleştirildiğini dile getirerek, “Risk Sermayesi, Melek Yatırımcılık ve Kitle Fonlamasıyla belli başlı 3 tanesinden bahsedebiliriz. Tabii ki bu tür finansman yöntemlerine rağbet edilebilmesi için insanların zihniyeti ile ilgili de gelişme sağlanması gerekiyor. Biz de yatırımcılık en kolay yoluna başvurma tarzında bir yaklaşım var. Batının gelişmiş ülkelerinde yatırımcı dediğimiz kişi daha çok bir işletmeye ortak olmak veyahut hisse senedi satın almak. Batıda yatırımcı dediğimiz insanların bakış açısı bu. Bize baktığımız zaman en kolay getiri kısa sürede ve hızlı getiri peşine düşüyor insanlarımız. Batıda görmediğimiz usulde gayrimenkullere para yatırmak gibi. Bu zihniyetleri kıramadıkça AR-GE ya da ileri teknolojili yatırımların gelişmesini sağlamanız kolay değil” diye konuştu.

“KOLAY YOLA KAR ELDE ETME DÜŞÜNCESİ YAYGINLAŞTI”

Afyonkarahisar Enerji ve Dehşetiler Makine Yönetim Kurulu Başkanı Melih Yurter ise son dönemde en kolay yolla kar elde etme düşüncesinin bütün mecralara yayıldığını belirtti. Yurter, “Günümüz şartlarında birtakım yatırımlar yapmak bunu geliştirmek ve bunu başardıktan sonra istikrarlı bir şekilde sürekliliğini sağlamak hiçte kolay değil. Birçok regülasyon problemleri var. Birçok sorunu göz önünde bulundurduktan sonra ranta dönük yatırım dallarına yöneliniliyor. Herhangi bir istihdam sağlamadan ortaya çok daha büyük gelir hanesinin çıktığını görüyor. Bu tür gelir kaynaklarının da vergisel boyutları muafiyet ile korunmuş durumda. Yatırım yapıldığında belli kazançlar varsa bunların ciddi vergi yükü var. Yatırım yapıldığında ortaya çıkan gelirlerin sadece vergisel manada değil aynı zamanda farklı bir yatırıma dönüştürülmesinde farklı kıstas ve sınırlamalar var” dedi.

“SOSYO KÜLTÜREL ÇALIŞMALARDA AKÜ İYİ DURUMDA”

İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler konuşmasında şehrin sosyal, kültürel çalışmalar noktasında Afyon Kocatepe Üniversitesinin iyi konumda olduğunu ifade ederek, “Üniversite şehre geldiğinde şehrin kültürel, tarihsel dokusu, şehrin tarihsel bilgisi noktasında çevremizdeki büyük iller dahil olmak üzere Afyonkarahisar üniversite ile birlikte bu konuyu neredeyse bitirdi. Biz bugün öğrencilerimize gerek İlahiyat Fakültesinde gerek Fen Edebiyat Fakültesinin sosyal bölümlerinde birçok çalışma yapıldı. Diğer kurumlar istediğinde direkt ulaşabilecekleri bir bilgi birikimi var” şeklinde konuştu.

“TASARIM ÜRÜNLERE DEĞER KATIYOR”

Güzel Sanatlar Fakültesi Araştırma Görevlisi Kamuran Ak ise tasarımın ürünlere katma değer kattığını kaydetti.  Ak, “Katma değer tasarımla bütünleştirdiğinizde katma değeri yüksek ürünler ortaya çıkıyor. Teknoparkın içerisinde Uşak’ta tasarım merkezi var. Seramik Deri ve Tekstil alanıyla ilgili. Bölgesel bazda tasarım merkezi Teknoparkın içerisinde yer alabilir. Mermerin bol olduğu yerde katma değeri olan tasarımsal bir dokunuş sanayiye faydalı olabilir” şeklinde konuştu. Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rıfat Yağmur ise konuşmasında sanayi-üniversite iş birliği noktasında yatırımcıların bir şeyler alabilmesi için yatırımcının ekonomik çıkarlarını daha iyi sağlayabilecek yeni yöntemler ve heyecan uyandıracak projelere ihtiyaç duyduğunu söyledi.