EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME

Ekonomiden askerliğe kadar özelleştirme furyası sırası eğitime geldi. Bunu direk yapmak yerine

                       EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME

 

                Ekonomiden askerliğe kadar özelleştirme furyası sırası eğitime geldi. Bunu direk yapmak yerine özel okullar ve Özel Üniversite( Pardon vakıf üniversite) yolu ile özelleştirme başlatılmış oldu.

                Emperyalist-kapitalist ülkelerde yaygın olan paralı eğitim, diğer bir anlatımla eğitimin özelleştirilmesi, ülkemizde de 12 Eylül darbesinin ardından bizi idare eden iktidarlar tarafından hızla yaygınlaştırılmaya başlanmıştır.

             Kısaca, halkın çocuklarının paraları kadar okuyabileceği veya paralı zenginlerin çocuklarının “iyi bir öğrenim” yapabileceği anlamına gelen eğitimde özelleştirme, sıradan insanların çocuklarının geleceğini karartmaya yönelik ciddi bir tehdittir.

         Bu memleket bizlerin, yani Türk insanının olduğuna göre, aynı tehdit ülkemizin aydınlık geleceği için de ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Yalnızca ülkemizin değil, diğer ülkelerdeki    sıradan insanların çocuklarının da geleceğini karartmaya yönelik eğitimde özelleştirme saldırısının izlediği tarihsel gelişmeyi yakından inceleyelim.

         İnsanlık tarihi ilk kez, üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip ve üretim araçlarının   özel mülkiyetinden yoksun iki ayrı sınıfla karşılaşmıştır. Tarih içinde bu iki sınıfın ilk kez ortaya çıkması, toplumların ekonomik, politik ve ideolojik yapılarını ve yaşam biçimlerini derinden   etkilemiştir.

            Üretim araçlarının özel mülkiyetini ellerinde bulunduran sermaye ve iktidar sahibi sınıf, tarihin her döneminde kendi çocukları için elit (seçkin-    ayrıcalıklı) bir eğitim hakkına sahip olmuştur. Elit eğitim, köle ve büyük toprak sahiplerinin çocukları için bir ayrıcalık ölçüsüydü. O dönemlerde genel ve esas olarak, yalnızca köle ve büyük toprak sahiplerinin çocukları eğitim hakkına sahiptir. Kölelerin ve topraksız köylü çocuklarının eğitim hakkı, dönemin ekonomik ve politik koşulları nedeniyle yoktu.

        Üretimin pazar için yapılmaya başlamasıyla, sermaye birikimi oluşmuş, sanayi devrimi     gerçekleşmiştir. Tüm bunların sonunda toplumsal iş bölümü gereği, nitelikli iş gücüne ihtiyaç duymaya başlamıştır. İşte bu nedenle kapitalist devlet, zenginlerin ekonomik, politik ve ideolojik çıkarlarına uygun olmak koşuluyla, parasız ve zorunlu ve kitlesel bir eğitim uygulamaya  başlamıştır.

       Normal insanları ekonomik-politik kazanımlarına yönelik son yılların ilk ve en kapsamlı     saldırısı, İngiltere’de Muhafazakar Başbakan Thatcher ve Amerika’da ise Cumhuriyetçi            Başkan Reagan dönemlerinde yapıldı. Bunu, diğer emperyalist ülkelerin politikaları izledi,       emeğiyle geçinenlere yönelik özelleştirme saldırısı izledi. Bu aynı zamanda emperyalistler,              toplumları yanıltmaya yönelik “refah devleti” ve “sosyal devlet” aldatmacasının da sonu        oluyordu.

            Emperyalist-kapitalist ülkelerde, insanların kazanılmış haklarına yönelik özelleştirme   saldırıları sürerken, emperyalizme bağımlı Türkiye uzantıları da, kendi açısından işçi, memur ve esnafa  yönelik özelleştirme saldırıları planlıyordu. Türkiye, bağlı olduğu emperyalist-         kapitalist sistemin yalnızca ekonomik, politik ve ideolojik bunalımlarından etkilenmemekte,   aynı zamanda ekonomik, politik ve ideolojik model ve uygulamalarından da etkilenmektedir. Bu etkilenme, 1980’li yılların başlarından itibaren açıkça kendisini göstermeye başlamıştır.    Önce 12 Eylül darbesi sonrasında iktidara gelenler, canı-kanı pahasına elde ettiği ekonomik  -politik kazanımları tek tek geri almaya başladı.

          Emeğiyle geçinenlere yönelik en kapsamlı özelleştirme saldırısı, 12 Eylül darbesinin     sonunda  iktidara gelen ANAP ve onun lideri Özal döneminde gerçekleşti. Özal bu saldırı         politikasını “Devlet artık baba değildir” sözüyle ifade etmiştir. En yaygın ve en hızlı                   özelleştirme sağlık ve eğitim alanında gerçekleştirilmiştir.

           Türkiye’yi idare edenler işçi, memur, esnaf ve köylü çocuklarına yönelik  eğitimde       özelleştirme saldırısına en yaygın ve en hızlı biçimde üniversitelerden başlamıştır. Bizi idare edenler, böyle bir saldırıyı, 1960’lı yılların ikinci yarısında da denemişti. Lakin sağ ve sol öğrenci hareketleri sonrasında bu uygulama kaldırıldı.

      ANAP döneminde eğitimde özelleştirilmiş olacaktır. Eğitimin bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp paralı hale getirilmesi, İşçi, memur ve köylü çocuklarına yönelik parasız, zorunlu ve kitlesel bir eğitimin yerini, ancak üst gelir sahibi insanların çocuklarının okuyabileceği bir   azınlık eğitiminin alması, ülkemizin Babıali medya tarafından yönlendirilen, elinin emeği ve sınıfına yabancılaştırılmış emekçiler topluluğu haline getirilmesi, emekçiler ve emekçi çocukları için tam bir felaket olacaktır.

            Emperyalist-kapitalist ilişkiler içinde bulunan Türkiye zenginleri ve siyasiler, sistem içi  iş bölümünün kendisi için uygun gördüğü tipte ve sayıda  insan gücü yetiştirmeyi amaçlamak tadır. İşçi-memur-köylü çocuklarının geleceği, zenginleri ve siyasileri çok fazla ilgilendirmektedir. Türkiye sistem içi bu ikilinin işbölümü gereği turizm, tarım, tekstil ve inşaat gibi geri             teknoloji  kullanılan alanlara  yönelik insan gücü yetiştirecek okullar açmaya  yönelmektedir. AKP iktidarı da bir parantez açarak İmam hatipleri çoğaltmaktadır. İlköğretim okullarının masrafları için “eğitime katkı payı” adı altında verme gücü olsun olmasın her kesimden para iste nirken, lise ve üniversiteler katkı payları yükseltilerek çocukları için tümüyle paralı olacaktır.     Böyle bir uygulama ise,  cumhuriyetin temel  ilkeleri arasında bulunan “devletçilik” ve             “halkçılık” gibi uygulamaların sonu olacaktır.

            Eğitimin özelleştirilmesinin toplumsal ve bireysel çok önemli sonuçları olacaktır. Bu sonuçlar emperyaller lehine, fakat işçi, memur, esnaf ve çiftçi çocuklarının aleyhine olacaktır.   Tüm vatandaşların  ödediği vergilerden oluşan devlet bütçesini, bir kamu hizmeti olan eğitim yerine, kredi ve teşvik adı altında talan etmeyi dayatmaktadır. Eğitim özelleştiğinde, gelir       düzeyi yüksek ailelerin çocukları, okurken orta gelirli ailelerin çocukları ya hiç okuyamayacak, ya da aralarından çok küçük bir bölümü zenginlerin burs vermesiyle, okuyabilecektir. Geri      kalan çok sayıda orta gelirli aile  çocuğu, kısa ve niteliksiz bir eğitimden sonra, düşük ücretle    iş bulmaya itilecektir.

            Eğitimde özelleştirme, emperyalist-kapitalist sisteme göbeğinden bağımlı Türkiye zenginlerinin, orta ve dar gelirli aile çocuklarının eşit, parasız ve zorunlu eğitim hakkına yönelik   ekonomik, politik ve ideolojik bir hak gaspıdır.   Bunun için ülkemiz kısa sürede eğitimi tekrar  devletin vazgeçilmez işi olarak kabul etmek zorundadır. Böyle yapıldığında ileri ve müreffet   Türkiye yolunda ilerleriz. Saygılarımla                                   

                                                                                                                      İbrahim AYAN