ORTADOĞU’DA NELER OLUYOR?
2023 Senesinde başlayan Gazze hareketini yöneten Hamas ile İsrail savaşı ne yazık ki kanlı yüzünü göstermeye devam ediyor. Lakin burada insanımızın bilmediğini Arap gazetelerinden derlemeye çalıştım.
Filistin meselesi 1948’deki Nekbe’den itibaren ana hatlarını birinci derecede Batı’nın kapitalist ekonomik çıkarlarının çizdiği küresel jeo-stratejik çekişmenin bir parçasıdır. Bu çıkarlar demokrasi ve insan hakları gibi parlak sloganlarla örtülmesine rağmen tüm bu sistemin dış politikasının yol ve araçlarını belirlemektedir. İngiltere Siyonizm’e Balfour Deklarasyonunu verirken ABD de esasında dinî/tarihî yorumdan uzak şekilde kurulan işgalci İsrail’in en büyük destekçisiydi, hâlen de öyledir. İsrail en önemli enerji kaynaklarından birini oluşturan ve ticaretin devamını sağlayan su yollarına bakan bir bölgede işlevsel rol oynamakta, başka bir ifadeyle kapitalist Batı'nın hayatta kalmasını ve kontrolünü sağlamaktadır.
Siyonist oluşum topraklarına düşen füzelerin etkilerini niçin nadiren görüyoruz? Mevzu başka
ülkelerle ilgili olduğu zaman hiçbir şey gizlemeyen özgür dünya basını nerede? Siyonist oluşum niçin basın özgürlüğüne karşı olmakla suçlanmıyor? Niçin bu oluşumdaki siviller sosyal medya organlarında nadiren video yayımlıyorlar? Dünya televizyonları ve özellikle de Arap televizyonları sadece Siyonist oluşumun şehirlerinde niçin yerleri değil de gökyüzünü gösteriyorlar? Neden hedef alınan yerlerdeki etkilerine odaklanarak saldırıların boyutu aza indirgeniyor?
Bu sorular Siyonist oluşumun iç ve dış medya organlarında olağanüstü sansürü diye adlandırabileceğimiz durumu kabaca özetliyor, canlı olarak kaydettiklerini yayınlamalarını engellemek için siviller üzerindeki bariz etkisini ortaya koyuyor. Batılı şirketler ile Siyonist oluşum içinde bu alandaki muadilleri arasında teknolojik iş birliğinin bulunduğu malum. Bunun yanı sıra büyük Amerikan üniversiteleri Siyonist enformasyon endüstrisine, küresel çapta ve özellikle de insanların, medya ve hükümetlerin sansürlenmesi noktasında destek sağlamaktadır.
Bu saha gerçeği, düşmanın gerek Gazze ve Lübnan’da gerekse de işgal altındaki topraklarda olsun sahadaki kayıplarının üzerini örtmek için yaygın şekilde istismar edilmiştir. Bu süreç, 7 Ekim 2023 günü Aksa Tufanı’nın ilk videolarının tüm Batı medya organlarından, Facebook, Tvvitter, Instagram ve diğerleri gibi Amerikan şirketlerinin kontrolündeki bütün sosyal medya platformlarından yayımlanmasının yasaklanmasıyla başladı, Siyonist ordusunun savaş bölgelerinde uğradığı büyük kayıpları açıklayabilecek her fotoğraf, haber veya videonun otomatikman engellenmesiyle devam etti. İşgal sansüründen kaçırılanların ulaştığı bazı televizyon kanallarından ve teknolojik açıklardan yararlanılmasaydı yaşananlara ilişkin hiçbir görüntüye' sahip olamazdık.
Bu amacı gerçekleştirmek için Siyonist oluşumun özel güvenlik birimleri bulunmaktadır. Arap medya organları da takip etti ve direnişin hedeflerine ulaşmadaki “başarısızlığını” göstermekten, tüm roketlerin engellendiği veya sadece “açık” alanlara düştüğü yalanım yaymaktan ya da haberlerine genelde Siyonist oluşumun kayıplarım örtmek için kullandığı “Hiçbir kayba yol açmadı”, ifadesini eklemekten mutluluk duyar hâle geldi.
Bugün Filistin ve Lübnan’da yaşanan kurtuluş savaşırım ne teknolojik açıdan ne de can ve mal kayıpları açısından eşit olmadığı doğru ancak Siyonist oluşumun kendi içinde gizlediği niteliksel kayıplar ve özellikle de organik bütünlüğüne dokunan ve geniş kesimlerini tersine göçe sevk eden kayıplar daha büyüktür. Zorla, saldırganlık ve adaletsizlikle tahakküm kurmanın akıbeti, er ya da geç yok olmaktır.
İkinci konumuzda Suudilerin son açılımına bakalım:
Suudi Arabistan'daki Eğlence Kurumu, Lübnanlı moda tasarımcısı Elia Saab için kariyerinin
45'inei yıldönümü münasebetiyle geçen hafta Riyad Mevsimi faaliyetleri kapsamında dünyanın en kıdemli 40 modelinin katılımıyla bir defile düzenledi. Etkinlikte Amerikalı şarkıcı Jennifer Lopez ve
Kanadalı meslektaşı Celine Dion başta olmak üzere birçok uluslararası ve Arap yıldızın katılımıyla
müzikal performanslar sergilendi.
Suudi sahnesine hükmeden yerleşik sabitelere, muhafazakâr yapıya sahip köklü toplumsal kültüre ve krallığın Vahhabi/Selefi hareketin kalesi, tek hamisi ve radikal fikirlerin savunucusu olarak geçen on yıllar boyunca kendi bölgesinde yerleştirdiği zihinsel imaja karşı kapsamlı bir yapısal darbe derecesine vardı. Üstelik bu radika] fikirleri ülke içiyle sınırlı kalmamış, krallık tüm gücüyle İslâm dünyasında yaymaya, baskın ve en popüler model hâline getirmeye çalışmıştır. Suudi Arabistan devleti nüfuz paylaşımı ve siyasi yönelimlere dini meşruiyet kazandırmaya dayanan dini-siyasi bir ittifak üzerine kuruldu. Vahhabi/Selefi bileşen devletin içerideki ve dışarıdaki meşruiyetinin temel değişmezlerinden birini temsil ediyordu. En belirgin tezahür, resmî Suud dinî kurumunun, Üst Düzey Âlimler Kurumu’nun, İyiliği Emretme ve Kötülüğü Önleme Kurumu’nun devletin dinî ve sosyal sahnelerinde oynadıkları büyük roldü.
Geçen on yıllar boyunca Suudi Arabistan, Vahhabi/Selefi hareketin dinî ve kültürel kuluçkası, büyük destekçisiydi. Dahası tüm gücüyle bu hareketi İslâm dünyasına ihraç etmek ve tanıtmak için mali imkânlarını ve medya araçlarını kullandı, 1970’lerden bu yana Suudi Arabistan’ın bölgede yıldızının yükselmesiyle birlikte “İslâmî uyanış” dalgasının başını çeken kuru dindarlığın, dinî şekilciliğin ya da sakal ve peçe fıkhının Selefi vaizlerine devasa paralar harcadı. "Kurtuluşa eren zümreyi” (Fırka-ı Nâciye) kendilerinin temsil ettiğini ileri sürdüler ve arzulanan İslâmî devlet emellerini temsil eden "ideal modeli” Suudi Arabistan’da gördüler. Fıkhi görüşleri fıkhi olanla toplumsalı harmanlayacak şekilde ortaya çıktı, şer’î hüküm ile toplumdan topluma ve dönemden döneme farklılık gösteren baskın toplumsal gelenek arasında bir ayırım yapılmadı. Görüşleri zaman ve mekân bağlamını dikkate almaksızın kendi toplumlarını “mutlu etmeye” yönelik keyfi bir girişime benziyordu. Suudi Arabistan’a bakış açıları büyük ölçüde komünistlerin, çöküşünden önce Sovyetler Birliği’ne bakışlarını andırıyordu. Suudi modeli, siyasi ve sosyal yönleriyle hayal güçlerini gıdıklamaya devam eden bir “rüya” gibiydi. Bu durum moderniteye karşı çıkan ve aşırılık ruhu taşıyan fıkhi görüşleri içselleştirmiş birçok neslin zihni- ne gölge düşürdü. Bunun yanı sıra bu nesiller Selefi hocaların kültür mirasının mezarlıklarından ve tarihin mağaralarından çıkardığı askersiz uydurma kartondan savaşlara boğulmuştu.
Burada Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Mart 2018’de Washington Post a verdiği önemli bir röportajdan bahsetmekte fayda var. Selman ülkesindeki Vahhabi düşüncenin yayılmasının, müttefik ülkelerin Suudi Arabistan’dan Sovyetler Birliği’nin İslâm ülkelerindeki ilerleyişini engellemesi için parasını kullanmasını istediği Soğuk Savaş dönemine ait olduğunu söyledi, Bin Selman, bazılarının küresel terörün kaynağı olmakla suçladığı Vahhabiliğin yayılmasında Suudi Arabistan’ın rolüyle ilgili soruya I cevabında, Suudilerin dünyadaki okul ve camilere yaptığı yatırımların Soğuk Savaş dönemiyle bağlantılı olduğunu belirtti. Sözlerini şöyle sürdürdü: “Birbirini izleyen Suudi hükümetleri yolu kaybetti ve şimdi biz yoja ğeri dönmek istiyoruz.” Bin Selman, kendisinin Suudi Arabistan’daki dinî kurumu, kadına yönelik kısıtlamaların İslâmî öğretilerin bir parçası olmadığına ikna etmek için büyük çaba harcadığım vurguladı. Dinî kurumla diyalogların uzun sürdüğünü ve bundan dolayı kurumdaki müttefiklerinin gün geçtikçe arttığım kaydetti.
Suudi Arabistan’da İyiliği Emretme ve Kötülüğü Önleme Kurumunun eski rolü büyük ölçüde kısıtlandı hatta Suudi sahnesinden neredeyse tamamen el çektirildi. Bu noktada düşünmeye değer dikkat çekici tarihî ironi, Suudi sahnesindeki ağırlık merkezinin “eski” Suudi Arabistan’da öne çıkan İyiliği Emretme ve Kötülüğü Önleme Kurumu’ndan “yeni” Suudi Arabistan’daki Eğlence Kurumu’na kaymasıdır. Eğlence Kurumu, eğlenceyi eski Vahhabi miras ile değiştirerek Suudi “yumuşak gücünün” içeriğinde kapsamlı değişim öngören sistematik süreçle birlikte krallığın yeni yönelimlerini bölgesel ve uluslararası alanlarda pazarlama noktasında önemli bir rol oynar hale geldi.
Şu var ki değişim, eski yaklaşım» tersine çevirecek hatta eski mirasın kökleriyle tam bir eplstemolojik kopuşa varacak derecede gerçekleşiyor, Mevzubahis kapsamlı adımların, nesilleri değişen hatta şok ve şizofreni hâli yaşayan Suudi toplumu üzerindeki muhtemel etkileri göz ardı ediliyor. Bu durum var evde görünen sakinliğin aksine eski yöntemin desteklileriyle yeni dönüşümün desteklileri arasında bir yatışma doyurmaktadır. Bu da Suudi Arabistan'da eski bir tarihe sahip aşırılıkçı ve radikal fikirlerin yayılmasına uygun bir iklim yaratabilir. Ayrıca tüm bunlar, bölge pek yok tehlikeyle dolu zor bir tarihi süreçteyken meydana geliyor.
Suudi Arabistan'daki yeni eğilimler üzerinde hemfikir olmanın veya ayrı düşmenin, kabul veya reddedilme derecesi ayrı bir tartışma konusu. Fakat ülkenin yaşadığı dönüşümün sonuçlan geniş yankı uyandırıyor. Suudi devletinin dini ve siyasi istikametini belirleyen» iyende ve dışarıda meşruiyetinin kaynağını temsil eden prensiplerle eğlenceyi uzlaştırma girişiminde büyük bir ikilem varlığını korumaktadır.
Not: Bu yazı El- Arabi El- Cedid Gazetesi(12 Kasım 2024) Suriyeli Yazar ve Mısırlı gazetecinin yazılarından yararlanılmıştır.
İbrahim AYAN