Ermeni sorununun ısrarla gündemde tutulduğu bu günlerde Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i hatırlamamak mümkün mü?
MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY
Ermeni sorununun ısrarla gündemde tutulduğu bu günlerde Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i hatırlamamak mümkün mü?
Türk’e, Türklüğe hizmet zor iştir. Bu hizmeti yapanlar bazen sanık kürsüsüne çıkarılırlar, bazen idam sehpasına da. Türk tarihi şehitlerle doludur
Kemal Bey, gümrük başkâtibi olan babası Arif Bey’in görev yaptığı Beyrut’ta, 1885 yılında doğmuştur. Antalya ve İzmir liselerinin ardından Mülkiye’yi pekiyi derece ile bitirmişti. Beyrut(1908) ve Cezayir elçiliklerinde görev yapmıştı. Toyran, Gebze, Karamürsel kaymakamlıklarında bulunan Mehmet Kemal Bey’in son görevi Boğazlıyan kaymakamlığı ve Yozgat mutasarrıf vekilliğidir.
Yüz yıllar boyu Osmanlı topraklarında huzur ve güven içinde yaşayan Ermeniler, Osmanlıların zayıflamaya başladıkları bir zamanda, dış güçlerin tesiriyle devlet kurma hayâline kapılıp yer yer isyan çıkarırlar; kadın, çocuk, ihtiyar demeden sivil halkı katlederler.
İttihat ve Terakki hükümeti bir kânun çıkartarak Ermenilerin tehcirine karar verir. Sadrazam Talat Paşa'nın imzasıyla yayınlanan ve 14 Mayıs 1331 (1915) tarihinde yürürlüğe girer.
Dâhiliye Nezareti, o sıra Boğazlıyan kaymakamı ve Yozgat mutasarrıf vekili olan Kemal Bey’e bir şifreli telgraf çeker: "kazanın dâhilinde bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikâmet Suriye'dir.
1918 Haziran ayı içerisinde, İngiliz uşağı Türk(!) politikacılar, İngilizlerin ve Ermenilerin baskıları sonucu Kemal Bey’in görevine son verirler ve tutuklatırlar. Kemal Bey, Konya “İstinaf Mahkemesi’nde yargılanıp beraat etmesine rağmen yeniden tutuklanır ve divan-ı harpte yargılanmak üzere işgal altındaki İstanbul’a götürülür
Yozgat Ermeni olaylarından dolayı Kemal Beyle birlikte yargılanmak üzere 31 Aralık 1918’de Yozgat vakıflar memuru Feyyaz Ali Bey (Çoker, ııı, 1995, s. 971-72) ve 7 Ocak 1919’da da tehcir esnasında Yozgat jandarma kumandanı olan Binbaşı Tevfik Bey tutuklandılar (ikdam, 7 kânun-ı sâni 1919; sabah, 8 kânun-ı sâni 1919). Kemal Bey bu arada polis müdüriyetinde (Sansaryan han) tutuklu kalmış ve sorgulanmıştır. 7 Ocakta da sıkıyönetim mahkemesi sorgu kurulunca sorgulanmış ve tutukevine (Bekirağa bölüğü) gönderilmiştir (alemdar, 10 kânun-ı sâni 1919)
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’de, savcıya göre, suçlulardan biriydi ve en ağır cezaya çarptırılması lâzımdı. Mahkeme sırasında, çoğu Ermeni komitacılarından oluşan bir sürü yalancı şahit, Kemal Bey’in suçlarını (!) bir bir sayıp dökmeye başlamışlardı. Komitacılar, İstanbul’da buldukları küçük Ermeni çocuklarını bile mahkemeye getiriyor, şahit olarak dinletiyorlardı. Kemal Bey, görevini yapmış olmanın rahatlığı içerisinde bu iftiralara karşını kendisini uzun uzun savunmaya bile lüzum görmüyordu:
Saadeddin Ferid Bey’in savunmasından sonra söz alan Kemal Bey;
– Düne kadar bir hâkimler heyeti hâlinde olan sizler, bu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malûmdur. Ermeniler ise Rus ordularının kâh önüne geçerek kâh arkasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten çekinmiyorlardı. İddia edildiği gibi, Yozgat vilâyeti dâhilinden sevk edilen bazı Ermeni muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri fecaate şahit olmuş bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dâhilindedir. Ancak savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzere, kurbanlar verilmesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdanî görevi taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa herhalde, bütün bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir.
Halbuki Kemâl Bey’in mutlaka asılması için Fransız ve İngiliz işgal kumandanlarının ve Ermeni Patriği Zaven’in ağır baskısı devam etmekteydi. Bu baskılara dayanamayan Divan-ı Harp Reisi Hayret Paşa, Sadrazam Damat Ferid Paşa ile yaptığı şiddetli bir münakaşadan sonra istifasını veriyordu. Yerine de “Nemrut” lâkabı ile maruf “Kürt Mustafa Paşa” tayin olunuyordu. Mahkeme, artık mahkeme olmaktan çıkmış, kendilerine verilen “Kemal Bey’i asın” emrini yerine getirmekle görevli bir uşaklar heyetine dönüşmüştü
Kemal Bey, Nemrut Mustafa Paşa’ya:
– Bir memur aldığı emre itaatle mükelleftir. Ben aldığım emrin gereğini yerine getirdim. Sürgün olarak kasabadan çıkarılanlara en insanî harekette bulundum. Nitekim şimdi de hiçbir vicdan azabı duymuyorum.
Nemrut Mustafa, oturduğu yerden doğrularak Kemal Bey’e bağırıyordu:
– Kış kıyamette bu kadar insanı, çoluk çocuğu ile dağlara, yaylalara sürerken Allah’tan hiç korkmadın mı? Bir gün senden bunların sorulacağını düşünmedin mi? hem üstelik jandarmalara onları süngülenmesini de emretmişsin, ne dersin?
– Hayır, bunu asla kabul etmem. Ben kimsenin ölümü için emir vermiş bir adam değilim.
Aslında idam kararı çok önceden hazırlanmıştı. Mahkeme sona erer ermez, hazır olan karar, tasdik edilmek üzere Saray’a gönderildi. Ancak dâhilîye nâzırı Mehmet Ali Bey ile adliye müsteşarı ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin Reisi Sait molla Padişah’ın bu hususta tereddüt göstermesinden çekiniyorlardı. Bu iki İngiliz uşağı, kararın onaylanmasını temin için damat Ferit Paşa’yı alelacele Saray’a gönderdiler.
Sultan Vâhideddin, kararın tasdiki için Şeyhülislâmdan fetva istedi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, önce “Kemal Bey hakkında istenilen fetva değildir. ‘Kazaya’ aittir, benim ise kazaya yetkim yoktur” diyerek fetva vermekten kaçındı. Padişah ısrar edince, Padişahı tatmin için bir not eklemeyi de ihmal etmedi. Bu notta, Divân-ı Harb-i Örfî tarafından ölüme mahkûm edilen Kemâl Bey’in muhakemesi hak ve adâlete uygun yapılmış olduğu takdirde, idam hükmünün muvafık bulunduğu, yazıyordu.
Fetva Saray’ı tatmin etti. İrade hazırlandı, imzalandı. İdam için gerekli tedbirler alındı, hazırlıklar yapıldı. Bayazıt Meydanına sehpa kuruldu.
Kemal Bey’in olup bitenden haberi yoktu. Bekirağa Bölüğü’nde, tutuklu arkadaşlarıyla oturmuş, konuşuyordu. Birden dışarı çağırdılar ve hemen yakalayıp Bayazıt Meydanı’na çıkardılar.
Ermeni komitacıları, İstanbul’un çeşitli semtlerinden pek çok serserî Ermeni’yi meydana toplamışlardı. İstanbul’un Müslüman halkı da için için kaynıyordu.
Meydanda olduğu kadar, yollarda ve meydana bakan damlarda da mahşerî bir kalabalık vardı. Kemal Bey, İdam mahkûmlarına mahsus beyaz gömleği giymiş, ağır ağır yürüyordu. Metindi. Kaderine teslim olmuş gibiydi. Son sözü soruldu. O zaman, Kemal Bey, konuşmaya başladı:
– Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Görevimi yaptığıma vicdanen eminim. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Yabancı devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun böyle adalet.
Heyecandan boğulan çaresiz halk bir ağızdan cevap veriyordu:
– Kahrolsun böyle adalet!
– Benim sevgili kardeşlerim, çocuklarımı asil Türk milletine emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin, Âmin!
Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Meydan tam bir matem havasına bürünmüştü.
Manzarayı küçük köşkün pencerelerinden seyreden İngiliz Muhipleri Derneği Başkanı Said Molla’nın cellâtlara emri, Kemal Bey’in sözlerin bastırıyordu:
– Söyletmeyin bu alçak herifi! Hemen asın bu köpeği! Ne duruyorsunuz, it oğlu itler!..
Kemal Bey, bu mazlum Türk evlâdı, iskemlenin üzerinden kendini boşluğa bırakmadan birkaç kelime daha söylemek imkânı buluyordu:
– Borcum var, servetim yok! Üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet!
Kemal Bey’in cesedini, beyaz bir kâğıt gibi, sehpada sallanırken Ermeni komitacıları sevinç çığlıkları atıyor, Türkler ağlıyordu.
Takvimler 10 Nisan 1919’u gösteriyordu.
Cenazeyi teslim alan Babası Arif Bey (Gümrük Müdürü) ile Eniştesi İhsan Barlas Bey (Anadolu Ajansı Mümessili), şehidi motorla Kadıköy’e geçirip naklederler… Cenaze namazı “KIZILTOPRAK Camiinde kılınır. Kadıköy’de muazzam bir merasim tertip edilir. Töreni Üsküdar Dergâhı Şeyhi Münip Efendi yönetir.
Cenazeyi Tıbbiyeli öğrenciler “TÜRKLERİN BÜYÜK ŞEHİDİ KEMAL BEY” yazılı çelenkleriyle karşılar; Mülkiyelilerin ve Tıbbiyelilerin başları üzerinde Kuşdilindeki Mahmut Baba Mezarlığına taşınır. Millî şehidin tabutu Kadıköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker, kendiliğinden saygı duruşunda bulunur.
Millet onu unutmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kânunla "Milli Şehit" olarak kabul etti. Boğazlıyan'da bir mahalle ve bir ilkokul ‘Milli Şehit’in adını taşır.
"Milli Şehid’imizi şehadetinin 102. yılında rahmetle anıyoruz. Nur içinde yatsın.
Kaynaklar:
1- Türk Dünyası Tarih Dergisi Mayıs 1988 Sayı:17 Sayfa:44-46
2-Necdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey ’in Yargılanması,(Ankara:1999).
3-Tekin Eral,‘Milli Şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Türk Dünyası Tarih Dergisi,,Sayı 17,1988,
4- Şükrü Karaca, Milli Şehidimiz, Orkun Dergisi Sayı -50 Nisan 2002
5- A. Alper Gazigiray, Ermeni Terörünün Kaynakları.