ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet yayılmasını önlemek için

                                                                 TEK DÜNYA DEVLETİ

                ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet yayılmasını önlemek için başvurduğu yol dindir. Ülkeler, ülkelerindeki dinlere sarılarak Komünizm ve Sovyet yayılmasından korunacağını savunuyordu.

                 ABD’nin o dönemki teorisyenlerinden William Christian Bullitt’in 1946 yılında ortaya attığı Soğuk Savaş kuramının en önemli silahı Avrupa’da Hristiyanlık Federasyonu, Orta Doğu’da Müslümanlık Federasyonu, Asya’da ise Konfiçyusçuluk Federasyonu idi. Rusya yıkılırsa bu üç federasyon tek dünya devleti (federasyonu) içinde eritilecekti.

                Soğuk savaş yılları boyunca Türkiye Cumhuriyeti’ni bir din devleti haline getirip, Orta Doğu’yu yeniden Osmanlılaştırmaya çalışanlar aşağıdaki aşamaları birer birer sahneye koyuyorlardı. Öncelikle Sovyetleri din ile çevrelemek için Türkiye’de bulunan ve Eyüp kaymakamlığına bağlı Fener Patrikhanesiyle işe başlıyorlardı. 21 Şubat 1946’da Fener patriği olarak seçilen Maksimos’u Sovyet yanlısı olduğu için istifa ettiren ABD, yerine Kuzey ve Güney Başpiskopos’u Athenagoras’ı çabucak Menderes hükümetine baskı yapıp Türk vatandaşı yaptırıp, 26 Ocak 1949’da ABD Başkanı Truman’ın özel uçağı ile Fener Patrikhanesine oturtturuyordu.

                Fırsatı kaçırmıyorlar, CIA güdümlü Evangelist lider Frank Buchman İstanbul’a geliveriyor. İsviçre’de caux’ta Evangelist Moral Re- Armament( manevi cihazları Derneği) şatosunda kendisini ziyaret eden Ahmet Emin Yalman’ı da “ manevi seferberlik “ yandaşı olarak kazandırıyor. Üçü birlikte Eyüp Sultan’a gidip dua ederek Müslümanların sevgisini kazanacaklardı.

                ABD’nin emirleri doğrultusunda Orta Doğu İslam Federasyonu buyruklarını yerine getirebilmek için tavandan  bir din çalışması başlatılıyordu. Sizin anlayacağınız İmam-Hatip ve İlahiyat fakülteleri ülkenin ihtiyacı için değildi. Kadiri-Rıfai çizgisindeki Arusi tarikatı Frank Buchman aracılığı ile ABD’nin denetimine giriyordu.

                Arusi tarikatının başı Ömer Fevzi Mardin’in kılavuzluğunda subaylar ve bürokratlar arasında da yayılıyordu. Teşkilat-ı Mahsusa’da görev yapan Emekli Binbaşı Ömer Fevzi Mardin, Şerif Mardin’in amcasıydı. Şeyhliğini 1930 yılında ölen Küçük Hüseyin Efendi’den devraldı.  Birkaç ünlü Fevzi Çakmak, Rauf Orbay ve ABD elçimiz Mehmet Münir Ertegün.

                CIA güdümlü Evangelist Rahip Frank Buchman 1950’lerin başında Kore’ye gidip, Sun Myung Moon aracılığı ile dinleri birleştirme kilisesi adı altında Komünizmle mücadele dernekleri kurarken, Türkiye’de de Komünizmle Mücadele ve İlim Yayma Cemiyetleri kuruluyordu.

                1960’lara gelindiğinde Cemal Gürsel ‘in onursal başkanlığını yaptığı İlim Yayma Cemiyeti’nin asker kökenli Vehbi Bilimer başkanlığa geliyor. İmam- Hatipler çoğalmaya başlıyor. İşin yanı 1950’lerden sonra ünlenen hiçbir Osmanlıcı, hilafetçi, İslamcı yoktu ki Komünizmle Mücadele ve İlim Yayma Cemiyeti ile bağlantılı olmasın(1)

                1962’de Aydınlar Kulübü adıyla kurulan, 1965’te etkisini yitirince 17 Mayıs 1970’te Aydınlar Ocağı adıyla yeniden kurulan Osmanlıcı- Milliyetçi dernek ile önceden kurulan Komünizmle Mücadele ve İlim Yayma Cemiyetlerinin tohumları sonucunda 12 Eylül yönetiminin resmi ideolojisi olan Türk-İslam Sentezi’nin kökü ABD’nin 1945’lerde başlattığı etkinliğin ürünü idi.

                Amerikan buyruğundaki Türkiye’de Osmanlıcı ve Hilafetçi kesimden Amerika’yı alkışlamanın yanında ABD emriyle “Dünya İslam Birliği” düşüncesini yaymaya başlamışlardı. Bir zamanlar Almanları öven ve Türk-Alman tarih boyunca kadim dosttur diyen Said-i Nursi bile Amerikancı kesilerek” Amerika gibi, din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devleti kendine hakiki dost yapmak, iman ve İslamiyetle olabilir” diyebiliyordu.

                İşin ilginç yanı İslamcıları, Dünya İslam Birliği ile örgütlerken Kürt ayrımcılığının da tohumlarını atıyordu. Cemal Kutay 1947-1948 yılları arasında çıkardığı Millet mecmuasında Amerikancılık yanında İslam birliği ve Kürt ayrımcılığının başını çekiyordu. 1923-1948 yılları arası Atatürk döneminde Kürtlere yönelik imha siyaseti uyguladığını yazabiliyordu. Yine o dönme için birçok yayında bu tür ifadeler bulmak mümkündü.

                1945’ten sonra Doğu ve Güneydoğuyu geri bıraktıran ABD ve NATO değilmiş gibi Türkiye hakkında raporlar hazırlıyorlar ve Türkiye’yi sömürgecilikle suçlayabiliyorlardı. İşi aslı ise Doğu bloku ile savaşa girildiğinde Ruslar tarafında işgal edilecek ilk yerlerdi. Bunu düşünen ABD VE NATO bir süre Türkiye’deki etnik ayrımcılık işini askıya alıyordu,  GAP kalkınma hamlesine kadar.

                İnönü tarafından Amerikan güdümüne sokulan ve İnönü’nün akıl hocalığına NATO’ya sokulan Türkiye eğer 27 Mayıs’la engellenmemiş olsaydı, adı tarihten silinmiş bir ülke olacak; Orta Doğu Birleşik İslam Devletleri ve kıblesi Washington’a dönük kukla bir devlet halini alacaktı.(2)

                ABD bir yandan Osmanlıcılığı körüklerken, Araplara yaklaşıp; Türklere karşıyı kaygıyı anlayışla karşılıyoruz. Siz doğrudan bize yaklaşın biz sizi hem Sovyetlerden hem Osmanlıcı Türklerden koruruz.” diyebiliyorlardı.

                1960’lı yıllarda ulusçuluk hareketleri yükselişe geçince ABD bu defa da 1965 seçimlerinde desteklediği Süleyman Demirel vasıtasıyla Türk- Kürt Federasyonu kurma fikrini dayatıyordu. Süleyman Demirel Genelkurmay’a bu dayatmayı aktarınca sert tepkiyle karşılaşıyor ve federasyon çalışmalarını yürütemiyordu.

                Türk ordularının Irak’a dalıp Kuzey Irak’ı; İran’a dalıp Kuzey İran’ı işgal etmelerini ve İran-Irak ve Türkiye Kürtleri ile birlikte federe bir cumhuriyet haline gelmelerini istiyordu. Türkiye’de Adalet Partisi’ne yaptığı baskı yanında ABD’de de birçok tarih dergisinde Osmanlı fetihçiliği ile ilgili yazıklar yayınlanmıştı. Bunlar yetmiyormuş gibi Sovyetlerle çatışmaya sürüklenmekte isteniyordu. Amerika’nın ve Amerikan’ın işbirlikçileri” Komünizm İslam düşmanıdır, öyleyse Müslümanlar Komünizme düşman olmalıdır” savına karşı Sovyetler ve işbirlikçileri de “ Komünizm İslam’ın dostudur”  savını yayıyorlardı. Sovyet yanlısı Aziz Nesin bile 1969’larda işi laikliğe sövmeye kadar vardırıyordu.

                Dünyaya egemen durumundaki iki güç, İslam’ı birbirlerine karşı kullanmak için yarışıyor ve bu durum, Türkiye ve Orta Doğu’nun her iki güç tarafından dinsel yönetimlere sürüklenmesiyle sonuçlanıyordu.

                Bütün bunları başarabilmek için ABD Türk milli eğitimi fulbright anlaşmasıyla eğitim uzmanlarını yerleştirerek, tarih kitaplarımız değiştirilerek, tarihin ekonomik yanı yok sayılarak, Osmanlı tarihi bir savaşlar ve meydan muharebelerinden ibaret hale indirgenmiştir. Osmanlının yükseliş döneminde Avrupa’dan üstün bir ekonomik yapıya sahip olduğu, üretim biçimi, araçları, uygarlık düzeyi karşılaştırmasında Avrupa’da kat be kat üstün durumda bulunduğu, Osmanlı ordusunun da bu yüzden savaşlarda üstün çıktığı gerçeği, Müslüman- Türkleri kendi amaçları doğrultusunda Amerikalı eğitim danışmanları tarafından bilinçli olarak yok sayılmıştır. Hala sayılmaktadır. Son dönemlerde de ordumuzun yenilmesinin ekonomik, bilimsel ve teknolojik gerilemeden kaynaklandığı atlanmıştır.

                1970’li yıllar Türkiye’nin fırtınalı yıllarıydı. En çok savunulan fikirler İslam dinarı, İslam Ortak Pazarı, Birleşik İslam devleti gibi savların tümü, Amerika’nın Soğuk Savaş kitaplarında yazılıydı. Bazı liderler sağ cenahta mehdi diye anılıyordu. İşte tam bu sıralarda American Board üzerinden Said_i Nursici E. Alb. Şefik Can’ birlikte çalışan misyoner Sofi Huri’nin çevirdiği tasavvuf kitaplarını yayınlayarak “Işık evi” çalışmalarını başlatıyordu.

                12 Mart Muhtırası ve 1974 Kıbrıs çıkartması ile Amerikan ambargosu bir birini takip ediyordu. Dönemin Başbakanı S. Demirel silah ambargosuna düşmanlık deyip birkaç üs hariç hepsinin kapatılması kararını alabiliyordu. Amerika Orta Doğu’da İslam birliği kurdurmak istediği Türkiye’yi Kıbrıs’ta Türklere soykırım uygulansa bile Kıbrıs’a göndermemek için elinden geleni yapıyordu.

                12 Eylül 1980 darbesi geliyordu. İşin ilginç yanı terör kısa bir sürede olsa duruyordu. Yeşil kuşak uygulayıcısı olan Brzezinski kutlama telgrafı yollayabiliyordu. Yine Suudi Kralı Halid ile  Musevilerin ruhani lideri Hahambaşı Aşeo da kutlayanlardandı.

                Süleyman Demirel’e aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışıp beceremedikleri Türk-Kürt Federasyonunu, CIA belgelerinde “ gelmiş geçmiş en Amerikancı Türk devlet adamı” olarak anılan Turgut Özal tarafında gündeme getiriyordu. I. Körfez Savaşı sırasında Kuzey Irak’a girip Kürt bölgesini işgal etme girişimine Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay’ın sert direnişi ve istifası sonrasında  ABD’nin planı bir daha suya düşüyordu.

                CIA görevlisi CFR üyesi Amerikalı Siyonistlerin Osmanlıcı kesilip tekke açtığı 1996’lı yıllara gelindiğinde Sauel Huntington da Türkiye’yi İslam’ın liderliğine ve Osmanlıcılığına çağırıyordu. Ülkemizde de yerli aydın-yazar-politikacı da Türkiye İslam’ın lideri olmalı. Osmanlı’ya dönmeliyiz düşüncesini sanki kendi düşünceleri gibi yayıyorlardı.

                Kıbrıs’ta İngiliz ajanı olduğu için sürülen İngiliz vatandaşı Nakşibvendi Şeyhi Nazım Kıbrısi Türkiye’ye sesleniyor.” Osmanlıya dön, laikliği kaldır, Federe Türk-Kürt İslam Devletini kur.” Yine bir dönem Dış işleri bakanlığı yapan İpekçizadelerden İsmail Cem’de “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” kitabında ODTÜ ve Gazi Üniversitesi’nde yaptığı söyleşide öğrencilerin Osmanlıcı düşüncelerinden övgü ile bahsediyordu.

                Görüleceği üzere 1946’da Christian Bullitt’in ortaya koyduğu üç federasyon kurma fikrini ve Dünya Federasyonu görüşünü dillendirenler John Forster Dulles, Henry Kissinger, Paul Henze, Samuel Huntington, Bemard Lewis, Morton Abramowitz ve birçok CIA görevlisi dahil dillendirme ve yönlendirme işine devam ediyorlar. Son söz olarak diyebiliriz ki Orta Doğu’da yaşananlar tek dünya devleti içindir. Türkiye’yi idare edenlerde bunu mutlaka görmeli ve gerekli tedbirleri almalıdır.

Kaynaklar:                                                                                                             İbrahim Ayan

1-      Aytaç Yalman Yüzyıllık Kutuplaşma  S.309 Aktif yay.ist.2020

2-      Aytaç Yalman Yüzyıllık Kutuplaşma S.319 Aktif yay.İst. 2020