“Sevgi, insan ruhunun derinlerine işleyen bir duygudur.”

                                         SEVMEYEN İNSANLARI SEVEBİLİR Mİ?

                        “Sevgi, insan ruhunun derinlerine işleyen bir duygudur.”

            Sevgi nimetini kullarının fıtratına yerleştirmiş olan Cenâb-ı Hak, elçileri vasıtasıyla sevgiye dair mesajları bütün zaman ve mekânlara ulaştırmıştır. Kalplere sevgiyi yerleştirecek olan şey davranışlardır.

            Sevgiyi değerli ve anlamlı hâle getiren, dünyevî çıkar ya da gaye gütmeksizin yaşanması, Allah'ın vereceği karşılık dışında hiçbir karşılık aranmamasıdır

Sevmek kendimizi sevmemizle yakından ilişkilidir. “Kişi kendinden bilir işi” sözünce insan ne kadar kendiyle barışıksa çevresiyle de o kadar barışıktır. Yahut kendisine ne kadar tahammülsüzse başkasına da o kadar tahammülsüzdür. Kendini eksikleri ve hatalarını görerek, onları yok saymayarak seven, sevilmeye değer bulan insan başkalarını da eksiklerini ve kusurlarını hatırda tutarak sever, sevilmeye değer bulur. Evlilikte eşlerin birbiriyle olan saygı ve iletişim bağları da “kendini sevme” gerçeğinden bağımsız değildir. Nitekim kendisiyle barışık kişilerin evliliklerinde daha sağlıklı bir bağ geliştirdikleri araştırmalarla tespit edilmiştir.

       Kendini sevmenin de bir ölçüsü var tabii. Kendini olması gerekenden fazla sevmek kibir ve bencilliğe kapılmaya götürebilir. Kendini az sevmek ise kendini küçük görmeye; yetersiz, başarısız saymaya sebep olabilir. Her iki durum da sağlıksızdır çünkü her insan yaratılış itibariyle sevilmeye ve sayılmaya layıktır. Yine yaratılış itibariyle her insan birtakım kusurlarla dünyaya gelmiştir, hata yapmaya meyillidir. Hayvandan aşağı ve melekten üstün olma potansiyelimiz, anlatmak istediğimiz durumun özeti gibidir aslında.

                    Kaygı ve Korkunun Gölgesinde

           Evlilik ilişkisinde eşlerin birbirine karşı tutum ve davranışlarının yönünü kendilerine yaklaşımları belirler. Hata ve kusurlarına rağmen kendisini sevilmeye değer bulan ve seven bir kişi eşine de aynı anlayışla bakar. Kusurları bir kenarda tutup sevgisinden vazgeçmez. Elbette her insan hataları nedeniyle hemen eşini sevmekten vazgeçmiyor ancak sevginin tezahürü olan anlayış, ilgi, merhamet, samimiyet, yardım, fedakarlık gibi hasletleri sergilemekten uzak duruyor; yani dolaylı olarak sevgisinden mahrum bırakıyor. Aynı şekilde saygı da kişinin kendisiyle barışık olmasından besleniyor. Kendisiyle barışık olmayan kişiler sosyal veya ikili ilişkilerinde (eşi veya çocuğuyla olan ilişkisinde) kaygı ve korkuyla hareket ediyorlar. Kaygı ve korku; iletişimde tutukluğa, yanlış anlamaya, maske takınmaya, kıskançlığa yol açan önemli bir faktördür. Eşiyle bu duyguların gölgesinde iletişim kuran kişi sözleri bağlamından koparmaya, tavırları yanlış yorumlamaya, hataları olduğundan büyük algılamaya, eşine bağımlı olmaya meyillidir. Olumsuz benlik algısı çevresine de aynı olumsuzlukla bakmasına sebep olur. Oysa kendiyle barışık kişiler sözlerin altında başka mana aramazlar; açıkça konuşmaktan,, sorun çıkmasından, eşini rahat bırakmaktan korkmazlar çünkü sahip oldukları olumlu ruh hali sevildiklerini bilmelerini, sorunların çözüleceğine dair yapıcı fikirlere ve duygulara sahip olmalarını sağlar.

          Farklı Fikirlere Açık Olmak

          İki farklı insanın birleşmesiyle olan evlilik, bu iki insanın çatışmasını da içerir. Kendiyle barışık insanlar eşiyle çatışma yaşamasının doğal olduğunu kabul eder ve olayı büyütme hatasına düşmezler. Çatışmaya sebep olan konuyu daha sağlıklı ele alır, kendi hatalarını da eşinin hatalarını da olması gerektiği gibi objektif biçimde değerlendirebilirler. Ayrıca aileyi ilgilendiren herhangi bir konuda karar alırken daha sağlıklı bir muhakeme yetisine sahip olurlar. Kararların olası iyi ve kötü sonuçlarının değerlendirmesini soğukkanlılıkla yaparlar. Geleceğe dair beklentileri de kötümserlikten ziyade umuda odaklıdır. Bu beklenti esasında tüm evlilik hayatını da etkiler, işlerin giderek daha rayına oturacağı, güzel günlere emek vererek ulaşılacağına dair motivasyona sahiptirler.

          Kendisiyle barışık kişiler kendilerine gösterdikleri anlayışı başkalarından esirgemez. Evliliklerinde iletişim konusunda çok daha yeteneklidirler ve farklı fikirlere açıktırlar. Konuşurken niyetlerini tam olarak ortaya koyar, maske takmaz ve aynı şekilde eşlerinin de kendisini açıkça ortaya koymasına fırsat tanırlar. Eleştirileri kişiliklerine yapılmış bir hakaret gibi almak yerine olgunlukla kabul eder, eşini eleştirirken de kişiliği değil olayı, davranışı hedef alırlar.

              Kendimizi Nasıl Sevelim?

     Evliliğin yönünü belirleyen benlik saygısı düşük olduğunda kişi ne kendisi mutlu olabilir ne de eşini mutlu edebilir. Hatta ebeveyn olarak çocuklarına karşı da doğru tutum ve davranışları yakalamakta zorlanır. Bu nedenle Şeyh Galib’in “Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen (Hoşça bak kendine çünkü alemin özüsün sen, varlıkların gözbebeği olan insansın sen)” dediği gibi kendimizi sevmemiz, saygı duymamız gerekir ki bu duygu halka halka çevremize ulaşsın.

      Ancak burada dikkatli olmamız gereken bir hususla karşılaşıyoruz: Benlik saygımızı yükseltmekte, kendimizi sevmekte nereye kadar gidebiliriz? Nitekim günümüzde bu yolun sonu genellikle kendine aşık bir narsist olmaya kadar uzanabiliyor. Ölçümüz elbette biz bir hiç iken bizi var eden ve bize
halifelik vasfını yükleyen, bize kendi ruhundan üfleyen yaratıcımız Allah Teala’nın koyduğu kurallardır. Bu manada günümüzde trend olan “Sana böyle davranmalarına izin verme. Sen en iyilerine layıksın, istediğin gibi yaşamakta ve davranmakta özgürsün” gibi tamamen telkinden ibaret olan ve kişiyi zorlama bir şekilde değerli hissettirmeye yönelik balon tavsiyelerden uzak durmak ve eyleme dayalı, benlik saygısını gerçekten ve sağlıklı bir şekilde arttıracak tavsiyelere kulak vermek önemli.

            Kendine değerli olduğunu telkin edip durmak yerine gerçekten değerli hissetmemizi sağlayacak şeyler arasında ilk olarak bilgi edinme, entelektüel açıdan gelişme çabalarını anabiliriz. Mesela dini bilgimizi arttırmak, ilgi duyduğumuz başka konularda daha derin okumalar yapmak, kurslara katılmak benlik saygımızı yükseltecek işlerdendir. Vakıf, demek gibi hayır kurumlarında aktif görev almak yine topluma hizmet ederek benlik saygımızı sağlıklı bir şekilde artırır.

       Kendini sevmenin ve saygı duymanın bir diğer ucunda bedenimize gösterdiğimiz özen bulunuyor. Sağlığımıza dikkat etmek, düzenli bir beslenme ve uyku alışkanlığına sahip olmak önemlidir. Ayrıca diş fırçalamadan tutun cilt veya saç bakımı yapmaya hatta kıyafetlerine özen göstermeye, spor yapmaya kadar belki önemini henüz kavrayamadığımız pek çok detay kendimize biçtiğimiz değeri etkiler. Bu nedenle kadın-erkek her insanın bedenine bakması önemlidir ve bu, evlilikte eşe değer veriyor olmanın da somut bir göstergesi sayılır.

            Sonuç olarak

         Sevginin yurdu olan kalp, farklı sevgilere meyledebilecek tarzda yaratılmıştır. Kalp, güzellik, zarafet, asalet veya zenginlik gibi dünyevî değerlere meyillidir ve dünya hayatının geçici zevklerinin cazibesine kapılabilir. İnsanın dünya nimetlerine olan sevgisi tabiî olmakla birlikte, Allah ve Resûlü’nün sevgisini gölgede bırakacak veya ona asıl yaratılış amacını unutturacak derecede olmamalıdır.