Tarihimiz her sahada olduğu gibi biz Türklerin Müslüman olmalarını da bizlere 9. ve 10.

                              NEDEN DOĞRULARI VE GERÇEKLERİ ÖĞRETMİYORUZ?   3

            Tarihimiz her sahada olduğu gibi biz Türklerin Müslüman olmalarını da bizlere 9. ve 10. Yüzyılda İslamiyet’i benimsediği ve ticaretin etkili olduğu yazılarak geçiştirilir. Özellikle Emeviler döneminde uğranılan katliamlardan hiç söz edilmez.

  Burada insanın aklına bir soru geliyor. Acaba İslam dinini, Arap yarımadasının dışına çıkaran Araplar, İslam’ın yayılıp gelişmesini mi yoksa dünyalık hırsları için mi yaptılar bu işi?

            Peygamberimiz ‘dinde zorlama yoktur’ derken, Hz. Ömer’le başlayan süreçte komutanlar, acaba habersiz bir zorlamaya mı başlıyorlar? Müslümanlar, Kafirȗn suresini anlamadılar mı yoksa?

Arap savaşçılarının, Horasan yollarında bir ellerinde ateş, diğer ellerinde balyoz vardır. Bunlar adeta ortalıkta hiçbir güzellik bırakmamaya kararlıdırlar. Türk illerinin zenginliği, yağmalardan ele geçirilecek mal ve köleler, talana alışmış Arapların iştahını kabartıyordu. Hele o dönemde Türk illerinde parçalı durumun olması, işlerini kolaylaştırıyordu. Muaviye’nin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad, 673 yılında 24 bin kişilik ordusu ile Ceyhun nehrini geçer. Dillere destan Buhara’yı kuşatırlar.

Buhara’yı yöneten Kıbaç Hatun’un diğer Türk beylerinden istediği yardım gelmeyince dirense de başarılı olamaz. Araplar da istedikleri işgali gerçekleştiremezler ama ganimetlerle geri dönerler. Bunun üzerine Muaviye, Hz. Osman’ın oğlu Said’ Horasan valisi yapar. Said de Buhara’ya sefer düzenler. Tek başına kalan Kıbaç Hatun anlaşma ister. Valinin istekleri: “Türk illerine yapacağı akınlarda karşısına çıkmamak ve bir grup soylu Türk gencini rehin olarak vermek”. İşin Tuhaf yani bundan sonra başlar. Halife Osman’ın oğlu Said’in rehin aldığı asilzade sayısı çok değişiktir. Bu asilzade rehinleri Medine’ye götürür. Bunlar aç ve susuz olarak ölüme terk ediliriler. Yine Said 30 bine yakın Türk gencini köle pazarında satarak zengin olur. (1)

Burada da insanın aklına şu sorular da geliyor: Acaba Müslümanlık, tıpkı Hristiyanlık gibi girdiği yerlerdeki yüksek kültürleri ve o kültürün mümeyyiz şahıslarını yok etmiş midir?

Birçok ‘aydınımız’ ve dindarımız, Medine ve Mekke’nin nerdeyse her yerinin adını ezbere bilirken, Medine’de aç ve susuz ölüme terk edilmiş Türk asilzadelerinin öldüğü dağın biliyor ya da merak edip hiç araştırmış mıdır veya buna gerek duymuş mudur?

Gariptir ki adı kan dökücü ve zalime çıkmış Haccac, Emevi halifesi Abdülmelik’in yardımcıdır. Abdülmelik işgal ettiği topraklarda Arapçayı zorunlu dil haline getirir. O dönemde bir Arap, Türk ya da İranlının arkasında namaza durmazdı. Dostluk hiç kurmazdı. (2)

704 yılında Yezid bin Muhallep komutasındaki Araplar, Harzem’i işgal ederler. Çok sayıda tutsak ile geri dönerler. Şiddetli geçen soğukta esirlerin giysilerini kendi askerlerine giydiren Muhallep, onların çıplak kalmasını sağladığı gibi kalanları da Merv şehrinin köle pazarında satarlar.

Türk illerinde asıl kıyım 705 yılında Emevi halifesi olan I. Velid zamanında yaşanır. Horasan valiliğine atanan Kuteybe bin Müslim, Taberi’ye göre topladığı askerlerine “Allah kendi dininin aziz olması için, bu toprakları size helâl kıldı,” diye kışkırtırdı. Kuteybe önce Baykent’i kuşatır. Kent ona direnir. Barış önerir. Kuteybe bin Müslim, haraç karşılığı anlaşmayı kabul eder. Ne var ki Beykent’e giren Araplar, kentin zenginliğini görünce anlaşma bile tanımadan kenti yağmaya koyulurlar. Kuteybe, Horasan’a dönerken kente bir garnizon bırakır. Halk, işgalin devamlı olacağını anlayınca ayaklanır. Geri dönen Kuteybe, eli silah tutan hemen hemen herkesi öldürür. Kadın ve çocukları tutsak alır. Yine Taberi’ye göre Baykent’ten Arapların elde ettiği silah, altın, gümüş ve değerli mücevherlerin haddi hesabı yoktur. Kuteybe’nin eritilen heykellerden elde ettikleri ganimetler ise 50 bin miskal altın değerindedir.

1517-1518 yıllarında İspanyol fatihi Fernandez Kortez, Aztek İmparatorluğu’nun başkenti Tenoçtitlan’ı bugünkü Mexico City’yi sadece yağmalamakla kalmaz, şehrin hemen hemen tüm erkeklerini de hunharca öldürür. (3) Buna canavarlık diyeceğiz. İşte bu zulüm aynısına denk olan ve bundan 800 yıl önce Horasan Valisi ve Müslüman orduları komutanı Kuteybe bin Müslim tarafından Beykent, Buhara, Talkan gibi Türkistan şehirlerinde yaptığı katliamlara ne diyeceğiz? Hemen belirtmeliyim ki Türk uygarlığının en verimli alanı, Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasındaki bölge olduğunu biliyoruz. Burası Güney Türkistan olmasına rağmen Türk tarih kitaplarında bile “Maveraü’n Nehr” oluvermesi ile Kızıldereli yurdu olan yerlerin Amerika olması arasında ne fark var?

Biraz daha Tarih-i Taberi’den devam edelim… Çin ticaretinden dönen koca ve babalarına bu tutsak alınan kadın ve çocukları yüksek fiyatla satarlar. Yani ganimete ganimet katarlar.

Beykent’i alan Kuteybe bin Müslim, gözünü Buhara’ya diker. Osman bin Said zamanında Buhara’da tam hâkimiyet sağlanamamıştı. 707 yılında Ceyhun nehrini geçer. Bu arada Beykent vahşeti Türk boylarının birleştirir. Vardan- Hudat (Vardan boyu ile Buhara yerlileri) birleşir. Kuteybe, yok olmaktan zor kurtulur. Zalim Haccac buna öfkelenir. Kuteybe 708 yılında yeniden sefere çıkar. Ne yazık ki Türk birliğinin bozulmuş olmasına rağmen Araplara karşı şehirlerini savunurlar. Kuteybe, Arapların talan ve yağma zaafını bildiği için “Her kim bir Türk’ün kafasını getirirse, ona yüz dirhem vereceğim,” der! Onun Vaadi, Arap savaşçılarını canlandırır ve şehri ele geçirirler. Kuteybe, direnişe katılanları kılıçtan geçirir. Buhara sokakları kan ve cesetten geçilmez olur Kent yağmalanır. 50 bine yakın kişi köle olarak götürülür.

Araplar, Türk yurtlarının ele geçirilmesinde işbirlikçilerden de yararlanırlar. Kuteybe de hayali olan para ve mala kavuşur. Kuteybe bu sözde başarıları ile dahi yetinmez. Türklerin İslam dinine girmediklerini görünce hiçbir zalimin aklına gelmeyen bir yola başvurur. Bu yol; her Buhara’lıya evinin yarısını Arap’la paylaşmak zorunluluğu getirilerek, aile yaşamının kutsallığını yok eder. (Bugün Çin’in Uygur Türklerine yaptığının aynısı. Herhalde bu zulüm, Araplardan alınan bir miras.) Kuteybe bununla da kalmaz. Masum Türkleri ceviz ağaçlarına astırır. Bu olay, Türk illerinde dehşet etkisi yaratır. Sogd Meliki Tarhan, haraç vermek ve tarafsız kalmak şartı ile Kuteybe’le anlaşarak yurdunu yıkımdan kurtarır. Kuteybe’nin yanında Merv’e giderken ona güvenemeyeceğini anlayınca izin alıp Tohoristan’a geri döner. Ancak, Kuteybe Talhan’ı yakalatmak için adam gönderirse de yakalanmaz. O da diğer Türk boylarına mektuplar yazarak onları Kuteybe’ ye karşı uyarır.

Kuteybe, Talkan ‘ın kenti üzerine yürür. Kentin Meliki Şehrek, şehri terk ettiği için Kuteybe kente savaşsız girer. Kuteybe sırf ibret olsun diye halkı kılıçtan geçirir. (İslam dinine haşa ne kadar uygun, değil mi?!) İbni Dahkan’ın yazdığına göre “Talkan’a giden yolun 4 fersah (20 kilometre) uzaklıkta olan kısmı, asılan Türk cesetleri ile ortam korkunç bir ormana dönüşür. (4)

Kuteybe işgallere devam eder. Önce Şuman’a ve ardından Keş ve Nesef’e yöneldi. Buraları yağmalamakla kalmadı. Halkının büyük bir bölümünü öldürttü. Faryab’a yöneldi. Teslim olmalarını istedi. Halk korkudan teslime yanaşmadı. Bunun üzerine Kuteybe şehrin yakılmasını emrini verdi. Bazı Arap kaynaklarında Faryab’a “yakılmış şehir” anlamında “Muhteraka” denilmiştir. (5)

Kuteybe, Tarhan’ın çekildiği Bağlan kalesine ulaşır. Tarhan direnir. Kuteybe anlatması bu yazının uzamasına sebep olacağından, hile ile Tarhan ve oğullarını yakalatır. Tarhan’ın iki oğlunu onun gözü önünde öldürttü. 700 Türk savaşçısının başlarını vurdurtmakla kalmayıp derilerini yüzdürür. Tarhan’ı da kendisi öldürür. Kestirdiği başları Zalim Haccac’a gönderir. (6) Bunların nereler gömüldüğü belli değildir.

Kuteybe, Harzem’e yönelir. Harzem’de iki kardeş Çaygan ve Havarizat arasında taht kavgası vardır. Kuteybe, Çaygan’la iş birliği yapar ve Harzem’i ele geçirir. İşbirlikçi Çaygan da Havarizat ve taraftarı tüm asilzadeleri öldürür. Kuteybe, tutsak alarak Camhud’u işgal eder

Bir süre sonra Harzem halkı ayaklanıp Çaygan ve taraftarlarını öldürür. Bu duruma kızan Kuteybe, Harzem’i yakmakla kalmaz halkını da kılıçtan geçirir. (Batılı istilacılardan hiç farkı yok.) Harzemli Büyük Türk bilgini Biruni, Harzem uygarlığının yok edilişi karşısında şöyle yakınır: “Kuteybe; Harzem uygarlığının yazı dilini bilenleri, gelenekleri koruyanları, bütün Türk bilginlerini öldürttü. Her şey karanlığa gömüldü.” der. Bu olay, Harzem tarihini bütünüyle yok etti.

Bir tespit yapalım. Halife Ebu Bekir (632-634) cihad’a gidecek olan orduya, Peygamberimizin haram kıldığı 10 husus hatırlatırken, ‘özellikle kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve hastalar ile ağaçlara dokunulmamasını’ hatırlatır. Kuteybe ve onun gibi komutanlar ise hiçbir ayrım yapmadığı gibi vahşet uygulamaktan geri kalmıyorlardı. Bu nasıl İslam cihadıydı? (Kuteybe için Prof. Dr. Zekeriye Kitapçı kitaplarında ‘Büyük komutan, Müslüman fatih, İslam kahramanı’ diye övüyor. Bu komutan Ebu Bekir’in Peygamberimizden naklettiği sözlere uyuyor mu peki? Size bırakıyorum.)

Kuteybe bir türlü kana doymaz. Semerkant önlerine dayanır. Şehri mancınık ateşi ile tahrip eder. Taberi’ye göre Kuteybe yine askerlerine direniş karşısında gösterecekleri başarıya, daha çok dirhem altın sözü verir. Fazla direnemeyen Türklerle anlaşma imzalar. Anlaşmaya göre:

“Semerkant, Araplara her yıl iki milyon altın ödeyecektir. Otuz bin sağlıklı genci tutsak verecektir. Kente cami yapılacaktır. Eli silah tutabilecekler şehirden uzaklaştırılacaktır. Tüm tapınak ve heykellerdeki mücevherler Kuteybe’ ye verilecektir”. Tüm bunlara rağmen Kuteybe sözünde yine de durmaz. Heykelleri yaktırır. 50 bin miskal altın elde eder. Merv’e dönerken, yerine kardeşi Müslim’i komutan olarak bırakır. Giderken de bir vahşet talimatnamesi yayınlar.

Semerkant’a Türklerin girmesine izin verilmeyecek. Kente girenlere bir balçık sürülecek kuruduğunda kentten ayrılmayanlarsa öldürülecek. Kentte demir ve silah taşıyan kim olursa olsun öldürülecektir…

Kuteybe, sonraki yıl için ise gözünü Taşkent ve Fergane şehirlerine çevirir. Ancak sonuç alamadığı gibi hamisi olan zalim Haccac da ölmüştür. Yerine halife olan I. Velid, mektupla konumunun değişmediğini bildirirse de bir süre sonra halife I. Velid ölür. Yerine kendisine kin besleyen Süleyman halife olur. Halifeye isyan eder ama 717 yılında on bir yakını ile birlikte kendi komutanları tarafından kafası kesilerek öldürülür.

Halife Süleyman, Horasan’a Yezid bin Muhalleb’i vali olarak atar. Muhalleb’ in ilk hedefi Cürcan olur. Önce Dağıstan’a girer. Kent yağmalanır. 14 bin kişi öldürülür. Cürcan 300 bin dirhem haraç karşılığında ona teslim olur. Diğer Arap komutanlar gibi Muhallab de sözünde durmaz. Kenti yağmalatmakla kalmaz. Şehire 4.000 asker yerleştirerek Taberistan üzerine yürür.

Taberistan Meliki İsfehbed direnir. Cürcan melikinden yardım ister. Arap zulmüne dayanamayan Cürcan halkı ayaklanarak Müslüman askerleri imha ederler. Öfkelenen Muhalleb, (Taberi’ye göre) Cürcanları yendiğim zaman akan kanlardan değirmen döndürüp, unundan ekmek pişirip yemedikçe üzerlerinden kılıcımı kaldırmayacağım” diye yemin eder.

Yezid bin Muhalleb’ in Cürcan’ı kuşatması 7 ay sürer. Yezid, hileye başvurarak kaleyi alır. Eli silah tutan erkekleri kılıçtan geçirir. Yemini için 12 bin kişiyi Enderhiz vadisinde toplar. Arap savaşçıları ellerinde hiçbir şey olmayan Türkler üzerine yürürler. Vadideki nehir kan nehri olur. Değirmen de un öğütülüp ekmek pişirilir. Böylece Muhalleb muradına erer.

Emeviler 720’li yıllara geldiğinde Abbasi soyu ile iç savaşa girince, Türk illerine yapılan akınlar ve işgaller durma noktasına gelir.

Sonuç: 717 yılında halife olan II. Ömer eşine: “Ey Fatime, Müslümanlarla Müslüman olmayanları yönettiğim için, açlıktan ölen yoksulları, yaşlıları, çocuk sahibi tutsakları düşünüyorum da kıyamet gününde Cenab-ı Hakk’ın benden hesap sorunca nasıl cevap vereceğim korkusuyla ağlıyorum”. (7) Acaba Kuteybe, Muhalleb gibi komutanlar hem halife Ebu Bekir ve halife II. Ömer’in düşündüğü gibi düşünmüşler mi yoksa para hırsı ile savaşmış ve katliam yapmışlar mı?

Araplar, kendilerinden üstün bir uygarlık görünce onu yok emek mi istemişlerdir? Feryap neresidir? Nasıl bir kent idi ve uygarlığı nasıldı? Şimdi dönüp de son sorumuzu soralım: Acaba tarih kitaplarında niye Arapların bu yaptıklarından, zulümlerinden bir cümle bile yok? Bunu bir Türk insanı olarak öğrenmek hakkımız değil mi?

Hüzünle ve sözümle kalın! Saygılarımla.

Kaynaklar:

1-Erdoğan Aydın Nasıl Müslüman olduk. 1996 S.61-66

2-Bahriye Üçok MEB yay.1979 İslam Tarihi 55-58 (İkd ül Ferid’den aktarma)

3-Veli Yılmaz Fatihler Yargılanıyor S.30

4-Zekeriya Kitapçı Yeni İslam Tarihi ve Türkistan 1. Cilt S- 249

5-Zekeriya Kitapçı Yeni İslam tarihi ve Türkistan I. Cilt S-250

6-Erdoğan Aydın Nasıl Müslüman Olduk S- 85-86

7-Bahriye Üçok MEB yay.1979 İslam Tarihi S -71-72

 Düzeltilmiş şekli

.